SURİYE ve HALEP
İskenderun'da yaşadığım yıllarda (1973) Antakya’dan sınırı geçip. Halep’e gitmiştik.
YÜCEL KEMENDİ
-İskenderun'da yaşadığım yıllarda (1973) Antakya’dan sınırı geçip. Halep’e gitmiştik.
Halep, o gün beni çok etkilemişti adeta rüya gibi bir şehirdi. Kendimi bir anda “Osmanlı Türkiyesi”nde bulmuş gibi hissettim.
Şehirde farklı etnik ve kültürel unsurların yaşadığını o gün pek anlamamış orayı Türkiye'de bir şehir zannetmiştim.
Oradaki insanlar benim şaşkınlığımı anlamış olacaklar ki, sen burayı 1967 İsrail Savaşı öncesi görecektin demişlerdi.
O gün öyle diyenler bugün aynı Halep’i görseler ne derler acaba.
Halep, Türkiye tarihi ve Ortadoğu için her zaman çok önemli bir merkez olmuştu.
Darmadağın olmuş bu şehir bugün eski günlerine dönmek istiyor.
Tarih incelendiğinde SURİYE adıyla anılan bir siyasi birlik, ne Roma İmparatorluğu’nda ne de Osmanlı İmparatorluğu’nda yoktu. Suriye Birinci Dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan bir Fransız projesidir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük vilayetleri arasında Selanik ve Halep en baştaydı.
Bu vilayetler, bugünkü birkaç bölgeyi içine alacak kadar genişti. Halep, kendisine oldukça yakın olan Gaziantep (Ayıntab) Sancağı’nı ve Urfa’yı da içine alıyordu. Hama da bu eyalete dahildi.
O günlerde Halep ile Şam arasında büyük bir rekabet vardı yıllarca bu rekabet devam etti.
Öyle ki Şam'da yaşayanlar Halep'te yaşayanları hiç sevmezler Haleplilere “Timurlenk’in veletleri” derlermiş.
Memluklar ve Osmanlılar zamanında bu bölge zenginliğin merkezi olmuştu.
Halep halkı özgürlüğüne ve bağımsızlığına o kadar düşkündü ki kendileriyle hiçbir bağı olmayan bir idarenin altında yaşamaya hiç alışkın değillerdi.
Zamanımızda bu sebepten ABD’nin bu bölge üzerindeki, Akdeniz’e uzanmayı amaçlayan ve yerel YPG’yi destekleyen stratejisini de hiç içine sindirememiş bir halk kitlesi vardı.
O yıllarda bu vilayet, dinler ve mezhepler açısından oldukça renkli bir nüfusa ev sahipliği yapıyordu.
Osmanlı İmparatorluğun son dönemlerinde dahi, Vilayet İdare Meclisleri’ndeki cemaatlerin ruhani ve laik temsilcilerinden oluşan bir yapıya sahipti.
Bölge nüfusu o kadar zengindi ki burada sadece Türkçe ve Arapça değil, Fırat kıyısındaki doğu bölgelerinde Kürtçe; Halep ve civarındaki şehirlerde ise İtalyanca ve Fransızca bile konuşuluyordu.
18. yüzyıldan beri Akdeniz ticaretinin en önemli merkezlerinden biri olan Halep, bugün de bu rolü üstlenmeye hazırlanıyor.
Hafız Esad ve oğlunun yönetimindeki Suriye’de bu bereketli yapı maalesef devam etmemişti.
Rusya, Putin zamanında ilk kez Suriye’de bir üs kurdu. Ancak bu üssü istediği gibi kullanamadı.
Çünkü ABD, Ortadoğu politikasını kendi çıkarlarına göre şekillendirdi. Rusya’nın burada büyümesini istemedi.
Yapılacak en iyi şey,
Suudi Arabistan gibi ne yapacağını bilmeyen Amerika'nın eyaleti bir devlet mi?
Yoksa mali yönden daha güçlü olan Katar gibi bir devletin desteğiyle Suriye'de asayişi sağlamak ve geri dönen mültecilerin refahını ve rehabilitasyonunu temin etmek mi?
Bunlar Esad rejimiyle gerçekleşmedi bugünde bunun olması imkansız gibi görünüyor.
Bu yapılanmanın bugünden itibaren restore edilip edilemeyeceğini zaman gösterecektir
Bu dönemde ABD, İran ve Rusya gibi güçlerin bir anlaşmaya varmaları da çok zor görülüyor.
Rusya’nın Suriye’deki tutumu, bırakın bugünkü dünyanın gereklerine uygun olmayı, 19. yüzyıl Çarlık Rusya’sının Şark’taki yönetim ve koruma anlayışından bile çok uzaktır.
Amerikalılardan Ortadoğu’yu anlamalarını, Suriye'den çekileceklerini veya bölgeyi korumalarını beklemek hayalciliktir.
Bölge devletlerinden en iyi niyetli devleti Türkiye'dir.
Onun için Türkiye burada en etkin devlet olmalı bu topraklara demokrasiyi getirmelidir.
Peki buna "müsaade ederler mi?" İnanın çok zor.
“Bir gün mesele Suriye olursa bilin ki hedef Türkiye'dir”
Prof.Dr.Necmettin Erbakan