İMAN OLMADAN İBADETLERİN BİR YARARI YOKTUR.
İBADETSİZ İMANIN MUHAFAZSIDA PEK MÜMKÜN DEĞİLDİR.
ÖMER LÜTFİ ERSÖZ
-İman, ibadetin kaynağı ve sebebidir. İbadet ise, İmanın desteği, gıdası ve muhafazasıdır. İbadet ettikçe, iman gürleşir, ibadeti gevşettikçe zaafa uğrama tehlikesi vardır. İman, kalpte parlayan bir ışık, bir mum ise, ibadet onu koruyan cam fanus gibidir. Bu ışık kaynağının bedenimizin her tarafını aydınlatması, hareket ve iş haline gelmesi iyi ameldir. Kökü İman olan İslam ağacının, meyveleri ibadet ve güzel ahlaktır. İman olmadan ibadetlerin bir yararı yoktur. İbadet olmaksızın imanı muhafaza etmek te pek mümkün değildir. Hafif bir esintide sönüveren fanusu olamadan yanan bir mum gibidir. Onun içindir ki ibadetleri yaparak imanımızı sağlama almalıyız.
İman, ibadet ve Salih ameller ile samimiyet arasında sıkı bir ilişki vardır. İnsanın gerçek anlamda kurtuluşu, mutluluğu için, öncelikle sağlam bir İman’a sahip olması ve İmanın gerektirdiği şekilde samimi olarak, Salih amellerle dolu bir hayat yaşaması gerekmektedir. İman çok önemli bir özellik olmakla birlikte, Salih amellerle desteklenmeyen İman’ın korunması, muhafazası da çok zordur. İman’la birlikte Salih amellerde gerekir. Çünkü İman’ı besleyen, güçlendiren ana unsur Salih amellerdir. İlâhi emirler doğrultusunda yapılan, Allah (c.c.)’ın hoşnut olacağı çalışmalara, Salih amel denir. İman’a dayanmayan çalışmaların hiçbir önemi yoktur. İman esastır, ibadetler ise İmanın güçlü olmasını sağlayan özelliklerdir. Bu hususu bir örnekle açıklamak gerekirse; Orta Okul diploması olmayan bir kişi, gayri resmi olarak bir Liseye devam etse, yapılan her sınava katılsa ve her birinde başarılı olsa, bu kişinin sonuçta Lise diploması alması mümkün olabilir mi? Elbette mümkün olmaz ve Lise diploması alamaz. Lise diploması alması için öncelikle Orta Okulu bitirmesi gerekmektedir. Bu örnekte olduğu gibi, İman’a sahip olmadan yapılacak her güzel davranışın kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Salih amellerin kabul olmasının temel şartı imandır.
İslâm’ın beş temel şartlarından ilki, İslâm dininin İnanç yönünü, diğerleri de temel ibadetlerini teşkil eder. İman sözlükte; tasdik etmek, onaylamak, kabullenmek, itimat etmek, gönülden benimsemek gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak İman; “Allah‘tan başka İlâh yoktur, (Hz.) Muhammed (s.a.s), Allah (c.c.)’ın elçisidir gerçeğini, Kelime-i Tevhidi yani, “Lâ İlâhe İllallah, Muhammedurrasulullah’ı” Kalp ile tasdik, dil ile ikrardan ibarettir. “İbadet” kelime olarak: “Kulluk, Allah’a kulluk etme” anlamına gelir. İslami bir terim olarak ibadet; Allah’ın emirlerine uymak. O’nun rızasını kazanmak gayesiyle yapılan her türlü iyi hareket” demektir. Ahlak: huy, tabiat, seciye anlamına gelen “Hulk” kelimesinin çoğuludur. Kavram olarak ise Ahlak: İnsanın zorlanmadan, kendi hür iradesiyle seçtiği inancının gereği olarak, fiil ve davranışları yerine getirmesi yahut bir amaca yönelerek, seçerek ve isteyerek iyi davranışlarda bulunmak, kötülüklerden sakınmaktır. İslam ile Ahlak arasında sıkı bir bağ vardır. İman eden, imanının gereği olarak Salih ameller işleyen Mü’min, güzel ahlâkâ ulaşır. Kısacası; İman + İbadet = Güzel Ahlâk demektir.
Dinimiz İslam, güzel ahlâka çok büyük önem vermiştir. İman ve ibadetlerimizin ahlak ile sıkı bir ilişkisi vardır. İmanın ve ibadetlerin esas hedefi insanı ahlaklı kılmak, faziletlerle bezemektir. İslam ahlâkı, cihanşümul olan kapsamlı bir özelliğe sahiptir. İnsanların yaşayışlarında lazım olacak olan bütün kurallar İslam tarafından bildirilmiştir. Güzel ahlâk deyince şüphesiz Kur’an’ın hükümlerine uygun bir hayat yaşayan Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in güzel ahlâkı aklımıza gelir. İslâm ahlâkı; İslâm’ın özü, esası ve bizzat kendisidir. İslâm ahlâkının asıl kaynağı da Kur’an ve O’nun ışığında oluşan sünnettir. İslamiyet’in ahlâka verdiği önemi, Kuran-ı Kerim’de ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in örnek hayatında açıkça görürüz. Âyet-i Kerimede: “Gerçekten sen yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem Sûresi âyet:4) buyrulmuştur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s) Efendimiz; “Ben ancak güzel Ahlâkı ( üstün ahlâk değerlerini) tamamlamak üzere gönderildim” (Muvatta, hüsnül hulk,8), “Ölen kimseyi üç şey kabre kadar takip eder; çevresi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri kendisiyle kalır. Çevresi ve malı geri döner, ameli kendisiyle kalır.” (Riyâzüs Sâlihin,c.1,No:104) buyurmuştur.
İman eden ve imanın gereğini gereği ibadetlerini yapan Müslüman, güzel ahlaka ulaşmış olur. İman eden kişi hem güven altına girmiş olur, hem de başkalarına güven vermelidir. Hadis-i Şeriflerde: “Müslüman, elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir” “İmanın en üstünü, Allah için sevmen, Allah için buğzetmendir” buyurulmuştur. Esasında İslam; İmana dayanan, gücünü İmandan alan bir Ahlak getirmiştir. İman, Ahlaki davranışa; günah-sevap, haram-helal kavramlarını katmaktadır. Yalan söyleyen kişi Ahlaksızlık yapmanın yanında, Allah’a karşı gelmiş, günah da işlemiş olur. İslam, Ahlaka çok büyük önem vermekte ve onu gerçekleşecek en büyük hedef olarak almaktadır. İslam Ahlakının ilk temel şartı İman etmektir. İkinci şartı ise inandığını uygulamaktır. Kısacası söylediği şeyi yapmak, yapamayacağı şeyi söylememektir. Yani özü-sözü, içi-dışı, fikri-fiili bir ve aynı olmaktır. İmanının gereğini yapanlar güzel ahlâka ulaşırlar.
İmanımızın gereği salih amelleri hayatımıza hâkim kılan güzel ahlâk sahibi Mü’minlerden olmamız duası ile sıhhat ve afiyetler dilerim.